20 Aralık 2012 Perşembe

bir inci

hayat bir şişe suya benzemez mi? kapak açılana kadar değerlidir kapağı açılmadığı sürece o su 50 kuruşluk bir değere sahiptir ve insana ’bak suya bile para veriyor’ imajı verir ama o imajı sadece kendisi görür ne yazık ki. ancak her şey kapağın açılmasıyla biter kapak açıldıktan sonra o su kullanılamaz artık içinden içilmese bile bir yere fırlatılır... gözle görülebilecek bir yere fırlatılır illa ki nedendir? -bilinmez- gözüne çarpan herkese susadığını hatırlatır ve eğilip alma isteği uyandırır ama kimse almaz nedendir? bilmezlikten gelinir...

1 Temmuz 2012 Pazar

onuçağustos

gözlerinde yanan ateşler
karanlığın dumanında
tatlı bir fısıltı gibi
esti bütün saçlarımda
uçuşan mavi pırıltılar
kendime gelmem için
öptüler gözbebeklerimi.
duymadım ve görmedim sanki hiç
ben senin mavi gözlerini
hastalıklı vücutlar gibi eridi bedenim
sensizliğin yalnızlık gölüne dalarken
gözlerin yaktı benliğimi
eflatun bulutlar dudaklarımdan geçerken
yeşille mavi arası mutluluklar
pembe gülüşlerle birleşince
arayıp durur oldum seni
ve senliliğe hayran oldum
sensizliğe düşman olduğum gibi
 
camdan tüm bu yüzler
tek tek kırılır düşler
bunca yalnız insan
notalara değerler
çekingen gülüşler
notalara değerler
şarkı bitince
geceden silinirler
bir iki şarkılık kabuslardan kaçış bu
aklım uyuşsa da yüreğim
yüreğim uyuşur mu ? 

ilkim

donuk gözlerle bakıp
buzdan ülüşünü versen
çekip gitsen sonra
tek bir söz söylemeden
bakakalsam ardından
kayıp hissetsem kendimi
dolaşsam sokaklarda
sensiz, garip başıma
hiç sevmediğim bu yalnız gezmeler
peşimi bırakmasa
sen sansam
karşıma her çıkanı
gözlerim seni arasa
otursam maviye karşı
kokunu getirse rüzgar
hatırlasam unutamadığımı
sonra kaybetmekten korksam
sarılsam içimdeki sana
sense hiç özlemesen beni
aklına hiç gelmesem
gözlerim görmez olsa
ben yine seni sevsem...


15 16 yaşlarımdı ve ilk denememdi
 

yoksun sen!


yoksun sen!

gel dedim,
gidelim sonsuzun ufkuna
git dedin,
gelmem, inanmıyorum aşkına
ama dedim
kanıtla dedin
ve küçüldün gözümde
aşk kanıtlanır mı dedim
kanıt gerekli mi?
sen dedim
inanmak istemiyorsun
çünkü aslında yoksun!
dur dedim kendime
ve yok oldun sen
varlığın dedim
varlığın
bendeki kalp ağrısından ibaret ...
 

23 Ağustos 2011 Salı

bekleme salonu


hayat dediğin bir bekleme salonu...
kimi gelir beklediği bi'şey de yoktur aslında sadece bekler bi'şeyler olsa da vakit geçse diye düşünür.
kimi çok şey bekler. beklentileri büyüdükçe elde ettikleri küçülür beklemek mecburiyettir onun için.
kimi mecburdur beklemeye hiç istemiyordur orada olmayı ancak yapacak bi'şey de yoktur çaresiz bekler.
kimi kalp kazanma derdindedir orada her gelene nerelisin fiye sorar, kaç yaşındasın, ne iş yapıyosun... belki meraktan belki yapacak daha iyi bi işi olmadığından
kimi sessizdir. yaşananların büyük bir saçmalık olduğunu bilir, mutlak sonu beklemeyi tercih etmiştir. keşkelerle dolu bi yaşam yerine boş bi hayatı seçmiştir boşluğu tartışmaya açık olan.
kimi kadındır kimi erkek. yaşlı, genç, öğrenci, işçi, sıradan, aykırı, hamile ve kucağı çocuklu bayanlar bile var orda turma öncelikleriyle birlikte.
bunca insan neyi mi bekliyor. inandıklarının onlara vaad ettiklerini.
gerçek olup olmadığını asla bilemeyecekleri şeyler için bekliyorlar ne kadar anlamsız öyle değil mi?

ik inci

hayat bir paket sigara değil midir?
tekdüze sıradan hepsi birbirine benzeyen parçaların bütünü,
başlarken bir bir parçaları içinden çekmeye aslında her birinin farklı olduğunu görmek önyargıları kırmakla mı alakalı?
ve hayat da paylaştığında güzel tek başınayken sadece vakit kaybı
her sigarada ölüme biraz daha yaklaştığını bilmek gerek hayat da öyle değil mi?
sigaraların markaları varken hayatların yok mu markası her hayat bir değil kimisi amerikan sigarası içerken kimileri yerden izmarit toplamıyor mu?
ne kadar çok zehirlendiğin paketten ne kadar çok parçayı ayırdığınla iligili değil mi?
ve evet hayat sağlığa zararlı değil mi ?...